BİRLEŞİK KRALLIK
İlk gidişim Comenius+ Projesi sayesinde olup, yurtdışı siftahı yaptığım ülkeydi kendileri. 2015 yılında kısa süre kalsam dahi öğretmenlerimiz ve okul rehberleri sayesinde birçok yeri görmeyi başarmıştık.
2015 yılında 1£ = 3,70 TL olduğu için ekonomik açıdan günümüzdeki kadar sıkıntı çekmemiştim. Gerçi bu durumdan yine memnun değildim ancak 2021 kurunun böyle olacağını bilseydim ağzımı açmazdım... 1 şişe suya yaklaşık 4 lira vermek pek de sıkıntı değilmiş... Aslında bakarsak o durumda bile avantajları vardı. Örneğin, McDonalds'ta bir menüyü 2£'a bile yiyebiliyorduk.
Birleşik Krallık, senelerdir kendini AB'den ayrı tutmuştur aslında. O yıllarda dahi kendine ait farklı bir vize, ekstra gerekçeleri vs. mevcuttu. Bunları halletmek biraz zorlasa da nihayet vizem çıkmıştı. (Proje kapsamında olduğu için gri pasaportum vardı ve bu yüzden vize biraz daha kolay çıktı diyebilirim.)
Proje gereği bulunduğumuz okulda çeşitli sunumlar, grup çalışmaları yapılmasının haricinde neredeyse her gün farklı bir yeri gezdiriyorlardı. Bulunduğum okul Romford'taki Bower Park Academy idi. Romford, Londra'ya uzak olduğu için bir kez okul, bir kez ise bizi misafir eden aile götürmüştü.
Romford'a dair yazacağım bir şey yok çünkü 30.000 kişilik bir kasabaydı. Ufak denebilecek bir alışveriş merkezi, birkaç Çin restoranı, yerel fish and chips dükkanları haricinde pek bir şey yoktu. En güzel yanı bizi misafir eden ailenin işlettiği Olive Tree adındaki cafeleri olmasaydı, her sabah orda kahvaltımızı yapıp okula gidiyorduk.
|
Sabahları Kahvaltı Yaptığımız Olive Tree Cafe |
Londra'da ise adımınızı attığınız her sokakta başka bir güzellik vardı. O gün şanslıyız ki yağmur yağmadığı için bolca gezebilmiştik. Bunlardan kısaca bahsetmek gerekirse beni en çok etkileyenler; Tower Bridge, Big Ben, Westminster Sarayı, Buckhingam Sarayı ve meşhur otobüsleri, taksileriydi. Ayrıca tüm şehri görebileceğiniz London Eye...
Proje Ekibimiz
Projeye katılan her ülkenin ekibi yaklaşık 6-8 kişilikti ve öğretmen öğrenci ayrımı yapmadan ev sahipliği yapan okul bizleri birlikte gezdirmişti. Öğretmenlerimizle birlikte National Gallery çıkışı anı fotoğrafımız.
London Eye
Lunaparklardaki dönme dolaplardan bir farkı yok açıkçası. Yalnızca kapsül içindesiniz ve kısa süreliğine tüm şehri yukarıdan görebiliyorsunuz. Övmek istemiyorum çünkü Ocak 2021 kuruna göre ücreti yaklaşık 400 lira, o yüzden fazla takılmamak gerek :)
Big Ben & Westminster Sarayı
Big Ben Saat Kulesi, Londra'nın en önemli simgesi olarak bilinmektedir ve Westminster Sarayı ile yan yanadır. Big Ben ya da diğer adıyla Elizabeth Kulesi, geçmişte bazı hasarlar alsa da, 1859'un Eylül ayından itibaren sorunsuz çalışmaktadır.
1100 odalı Westminster Sarayı ise parlamento binası olarak da bilinmektedir. Sarayda defalarca yangın çıksa da 1834 yılında yapılan büyük restorasyon sayesinde bugünkü halini almıştır. Sarayın hemen karşısında tüm şehri görebileceğiniz London Eye yer almaktadır. Fiyatı yanlış hatırlamıyorsam yaklaşık 40£.
Tower Bridge
Bu köprü işte o filmlerde gördüğümüz açılıp kapanan köprü... Tower Bridge 1894'te kullanıma açılmış ve estetik mimarisiyle turistlerin kesinlikle uğradığı bir yer haline gelmiş. Thames Nehri'nden geçen gemiler için ikiye ayrılarak deniz trafiğinin akmasını sağlamaktadır.
National Gallery
National Gallery, Londra'da kesinlikle gitmeniz gereken yerlerden biridir. 1824 yılında açılmıştır ve içerisinde 2000'i aşkın parça bulunmaktadır. Örnek vermek gerekirse içerisinde ünlü eserlerden biri olan Botticelli'nin "Venus and Mars" bulunmaktadır.
Buckhingam Sarayı
Buckhingam Sarayı 1705 yılından beri faaliyet göstermektedir. Birleşik Krallık'ın yönetim merkezidir ve hepimizin bildiği Kraliçe Elizabeth'in yaşadığı yerdir. Ziyaret ettiğimiz gün şanslıyız ki 2 haftada bir yapılan asker değişimine denk geldik. Değişim esnasında Kraliçe, halkı selamlamak için kısa bir süreliğine balkona çıkıyormuş ancak biz göremedik...
Elizabeth'i Beklerken...
Fotoğrafta yanlış hatırlamıyorsam 5 farklı ülke vardı. Türkiye, Almanya, İspanya, Polonya ve Kolombiya. Hepimiz sabırla Kraliçe'yi bekledik fakat çıkmayınca en azından anı fotoğrafı çekilelim demiştik.
Bu yazıda çok uzun olmaması için şehir olarak yalnızca Londra'dan bahsettim. Birleşik Krallık'ın diğer şehirlerine sayfalar kısmından ulaşabilirsiniz.
BRIGHTON & HOVE
Brighton, Londra'nın güneyinde, Manş Denizi kıyısında 200 bin kişilik nüfusu olan ülkenin sıcak şehirlerinden biridir. Londra ile arasında 1840 yılında yapılan demiryoluyla turizm için önemli bir yere sahip olmuştur.
Brighton maceram yabancı dil eğitimi almak için gittiğim 2016 yazında başladı. Yılın en hareketli olduğu dönem diyebilirim çünkü şehirde yerli yabancı birçok turist vardı ayrıca bulunduğum okulda da sayısını bilmediğim kadar farklı ülkeden öğrenci...
Yabancı dil eğitimi almak isteyenler için okuldan kısaca bahsetmek istiyorum çünkü çok fazla sosyal aktiviteyle İngilizce'ye maruz kalıyorsunuz ve dili öğrenmeye başlıyorsunuz. Örneğin; okul çıkışı gezileri, ders esnasında grupla veya partnerle çalışma aktiviteleri, turnuvalar gibi. Konsol oyunu sevenler için Fifa turnuvası dahi yapılmıştı. Okulun bir diğer güzel yanı ise ülkedeki diğer yabancı dil kurslarına göre ücretinin daha az olmasıydı. Londra'daki yabancı dil kurslarıyla kıyaslanamayacak şekilde ekonomikti.
Embassy School Brighton
Okula kaydınızı yaptırdıktan sonra ilk gün sizi bir odaya alıp kurallar hakkında bir video izletip kabul ettiğinize dair imza istiyorlar. Fotoğrafta binanın arkasında gördüğünüz yer okulun yurt bölümü, yurtta kalacak öğrencileri imza sonrasında odalarına götürüyorlar. Okulda her cuma bir grup kursunu bitirip sertifikasını alırken, her pazartesi ise yeni grup öğrencileri seviye belirleme sınavına girip sınıflarını öğreniyor. Yani siz hangi gün giderseniz gidin sonraki pazartesiye kadar serbestsiniz. Yurt odaları çift kişilik ve tek kişilik olarak iki şekilde bulunuyor.
Brighton hakkında gezilecek yerleri elimden geldiğince derlemeye çalıştım. Şehri ünlü yapan ve en çok dikkat çeken yeri, iskelesiydi. Brighton Pier olarak bilinen iskelenin üzerinde lunapark kuruluydu.
Brighton Pier
İskele üzerinde çok büyük olmasa da bir lunapark var. Küçük bir hız treni, çarpışan arabalar, teneke vurma oyunları hani hepsini devirince oyuncak ayı kazandığımız. Bunlar haricinde kapalı alanda şansınızı deneyeceğiniz çok fazla şans oyunu mevcut. En az 50 adet slot makinesi vardır belki de. İskele haricinde yaz aylarında günün 24 saati dolu olan Brighton sahili, London Eye'a benzer olan British Airways i360 ve Sea Life şehri güzelleştiren yerlerdi. Şehirde tabii ki çok eski kiliseler, dağ-tepe de var ama onların tarihini yazmak sıkıcı olur diye düşündüm ayrıca benim bahsetmek istediklerim Brighton'a özel olan yerler.
Brighton Sahili
Sahil boyunca birçok cafe, lounge, restoran mevcut. Kumsalda oturup bir şeyler yiyip-içmek çoğu insanın her yaz günü yaptığı aktivitelerden biri. Sahilde sola doğru yürüdüğünüzde Brighton İskelesi'ne, sağa doğru ilerlediğinizde ise birazdan bahsedeceğim British Airways i360'a ulaşıyorsunuz. Genelde havanın yaz mevsiminde bile soğuk olduğu bu ülkede bir gün sıcaklık 25 dereceye çıkmıştı da denize girmiştik :) Deniz sonrası acıktığımızda her turistin yaptığı gibi fish&chips olmazsa olmazlardandı.
Aslında biraz düşünüldüğünde bu bahsettiğim şehirdeki yerler doğal güzellikler değil. İskele üzerine lunapark veya şehri izleyebileceğiniz yüksekliğe erişen British Airways, hepsi beşeri unsurlar. İnsan kendi ülkesindeki doğal güzelliklerin farkında olmalı en başta. Türkiye'de o kadar fazla doğal güzelliklere sahibiz ancak günden güne kaybediyoruz, ya pisleniyor ya satılıyor ya da özelleştiriliyor.
Şimdi ben burada elin yaptığı iskeleyi övüyorum ya, bizdeki doğal güzellikler onlarda olsaydı bu sayfa yazmakla bitmezdi... Okulum gereği Burdur'da yaşamaya başlamıştım, Salda Gölü'nü öğrendim. 2 kez gitmeye kalmadan cilde iyi geliyor diye kumunu çaldılar, turistler geliyor diye dünya kadar bungalov diktiler. En son 2020 yazında gitmiştim, 5 metre ilerleseniz de su seviyesi dizinizde, 50 metre ilerleseniz de aynı yerde. Kumlar çalındığı için de her tarafı bataklık olmuş ayrıca. Otel firmaları turistler için hala otobüs kaldırıyorlar Salda Gölü'ne. Garibim turistler de göl içinde bata çıka eğlenmeye çalışıyorlar. Gün sonu -80 Euro hayırlı olsun. Her neyse sıradaki yer British Airways i360.
British Airways i360
Mantık olarak daha önce bahsettiğim London Eye'ın aynısı. Şehrin tamamını görmeniz için yapılmış bir kule. En yoğun olduğu dönem tabii ki gün batımı saatleri. Bir tarafta şehir, diğer tarafta ufuk çizgisini güneşle birlikte görebileceğiniz deniz. Giderseniz kesinlikle denemelisiniz der miyim bilmem, ben denemedim. Onun yerine Premier Lig maçı izlemek daha zevkli gelmişti. Southampton şehri hakkında ve Southampton - Sunderland maçı anımı okumak isterseniz sayfalar kısmından ulaşabilirsiniz.
Bu sayfada daha bahsetmek isteyeceğim tek yer SeaLife. Ufak bir ayrıntıya değinmek istiyorum bu yer hakkında. Seneler önce Bayrampaşa Forum İstanbul'daki Sealife'a gitmiştik. İçeri giriş yaptıktan sonra bir çeşit tünel içinden deniz canlılarını izlemeye başladık ama altımızda yürüyen bant vardı. Ufacık öğrencileriz, biri bağırıyor köpek balığı gördüm diye hayda bir grup bant üzerinde ileriye diğer grup geriye doğru koşmaya çalışıyor görsek bile köpek balığını en fazla 10 saniye görebiliyoruz çünkü yürüyen bant izin vermiyor merak aşkımızı gidermeye.
Şimdi ben Brighton Sealife'ından birkaç fotoğraf göstereceğim. Arkadaşlar balık aynı balık, Türkiye'deki akvaryumlarda da aynı balıklar vardır tahminimce. Burada yürüyen bant yok, zaman limiti yok yalnızca fotoğraf çekerken flaş patlatmayın diye uyarı yaptılar. Siz benim anlatmak istediğimi anladınız zaten.
İsmini Cismini Bilmediğim Canlılar Listesi
Brighton'daki eğitim süremi tamamladıktan sonra sertifikamı alarak buruk bir mutlulukla okulumdan ayrıldım...Eylül 2016.
Embassy School 2016 / September
SOUTHAMPTON
Southampton, İngiltere'nin güney kısmında yer alan bir liman kentidir ve nüfusu yaklaşık 250 bin kadardır. Şehirde önemli limanlar olmasının haricinde futboluyla da adını duyurmayı başarmış bir yerdir. Bulunma sebebim sürpriz olmayacak şekilde bir Premier Leauge maçı izlemekti.
Dünyadaki en iyi ligin İngiltere'de olduğunu düşünürsek iyi ki gitmişim diyebileceğim bir anıydı. Gönlüm ünlü takımların maçlarını izlemek isterdi ancak hem bilet fiyatı hem de şehirlere olan uzaklığım dolayısıyla Southampton - Sunderland maçını izleyebildim.
St. Mary's Stadyumu
Bilet ücretleri sınıflandırılmış bir şekilde satılıyor. 12 yaş ve altı, öğrenci, yaşlı vs. gibi kategorize edilerek kendinize uygun bileti alıyorsunuz. Fiyatları oldukça uygundu, maçı izlediğim yerin ücreti 19£'di. Birim olarak düşündüğümüzde uygun olduğunu söyleyebiliriz. Fotoğrafı çekerken tribünü de olabildiğince göstermek istedim. Tüm taraftarların maçı oturarak izlemesi pek alışkın olduğum durum değildi, özellikle kale arkasının :)
Devre Arası
O sene Fenerbahçe'nin Manchester United'la aynı gruba düşmesinin de etkisi olacak ki bu fotoğrafı çektirdikten sonra tatlı atışmalara girdiğimiz taraftarlar vardı :) Maç 1-1 bittikten sonra herkes sessiz sakin bir şekilde stadı terk etti. Tren istasyonundan stadı bulmama yardım eden bir taraftar aynı şekilde maç çıkışı beni istasyona kadar bırakmıştı. Bu maçtan kısa bir süre sonra da Sunderland'den Lens, Fenerbahçe'ye transfer olmuş.
EASTBOURNE
Ülkenin güneyinde bulunan bir başka şehir Eastbourne. Ufak bir şehir olduğu söylenebilir nüfusu yaklaşık 100 bin. Aynı Brighton'da olduğu gibi burada da turizm açısından önemli bir yere sahip olan iskele mevcut. İngiltere'de demiryollarının ileri düzeyde gelişmiş olmasından dolayı bu tip ufak şehirlere dahi kolay şekilde ulaşabiliyorsunuz. Daha önce bahsetmiş olduğum Embassy School'un öğrencilere sunduğu aktiviteler sayesinde bu şehri ziyaret etmiştim. Şehir merkezinde az bir zaman geçirdikten sonra gezinin asıl amacı olan Seven Sister's Hill'i görmeye gitmiştik.
Seven Sister's Hill
Bu manzaraya ulaşana kadar geçtiğimiz yolları keşke fotoğraf çekseydim... Bence asıl görülmesi gereken yerler oralardı. Çiftlikler, değirmenler, çiftlik hayvanları daha çok ilgimi çekmişti ama hızlı şekilde ilerlediğimiz için aklıma gelmedi o an sanırım... Çünkü Brighton'a son dönüş 17:00 otobüsüydü ve otobüste ayakta gitmek gibi bir durum yok. Yani otobüsteki koltuklar dolduğu an başka yolcu almıyorlar. Her ne kadar bunları planlamış olsak da uygulamaya koyamamıştık. Son otobüs dolu geldi ve durakta durmadan devam etti... Okul gezisi olmasının iyi yanı tur rehberimiz bir yerleri aradı da ek sefer çıkaracaklarını söylediler, o şekilde dönebilmiştik.
Seven Sisters ve Karanlık Ben
Yukarıdaki fotoğrafta bulunduğumuz yerden sahile inene kadar saatler geçiyor zaten. Bir de son otobüs seferi derdiyle uğraşınca yorucu bir gün olmuştu bizim için. Okuldan bahsederken yabancı dile maruz kalıyorsunuz demiştim. Mesela ben bu fotoğrafta maruz kaldım ama biraz geç kaldım. Bir fotoğraf ancak bu kadar karanlık çekilir, olsun belki bir gün tekrar gideriz kim bilir...
UKRAYNA
LVIV
Ukrayna'nın batısında kalan ülkenin en çok tanınmış şehirlerinden biri. Turistlerin yazları genelde Odessa şehrini tercih etmesinden kaynaklı olacak ki bahar aylarında daha çok turist görebileceğiniz bir yerdir. Eğer tarihi binaları görmeyi seven biriyseniz Lviv bunun için oldukça uygun, şehirde çok fazla tarihi bina mevcut. En meşhur yerlerinden olan Coffe Manufacture'ın binasının 1800'lü yıllardan kalması bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Lviv gezim, 2019 Şubat ve 2019 Ekim tarihlerinde oldu, bu yazıda ikisini de birleştirerek anlatmayı planlıyorum.
Şehirde birçok yer önceden sığınak olarak kullanılan yerlerdir. Girdiğiniz restoran, cafe her neresi ise genellikle bodrum katta yer alıyor. Çoğu mekanda duvarlar hala tuğla işlemeli hatta dekor amaçlı savaş zamanı kullanılan tüfekler, miğferler, palaskalar vs. görebilirsiniz.
Gezimizin ilk günü Opera House'u görmeye gittik. Geziden bahsetmeden önce belirtmek istiyorum ki Ukrayna ucuz bir yer değil arkadaşlar. Türk Lirası, Grivna karşısında gittikçe değer kaybetse de Şubat 2021 kuruna göre 1 TL = 4 UAH diyebiliriz ama bunu Türkiye'de bir adet alırken Ukrayna'da dört kez diye düşünmek yanlıştır. Bir suyun 15 Grivna, Bir sıcak çikolatanın 50 Grivna gibi ücreti var. Bu yüzden ülkelerin yaşam pahalılığı hakkında bilgi edinmeniz önemlidir.
Opera House
Şehirde turistik açıdan gidebileceğiniz çoğu yer Rynok Meydan'da bulunurken Opera House diğerlerinden daha uzak bir yerde bulunuyor. Eğer opera seviyorsanız önceden bilet alıp gidebileceğiniz bir yer. Biz normal bir müze gezisi olarak girmiştik, aynı zamanda opera provasına denk gelince kısa süre dinleyebildik.
House of Legends
Şehirdeki sempatik mekanlardan biriydi. Binanın içinin dar olmasından kaynaklı giriş kapısının orda içeride sıkışıklık olmaması için duran polis tiplemeli yaşlı bir adam bekliyor.
Sıranız geldiğinde bir dilek tutup ceketinin düğmesine değmeden sizi içeri almıyor, ilginç adetler. Fotoğrafta gördüğünüz ejderhanın ağzından yarım saatte bir kıvılcım çıkıyor aynı zamanda.
Binanın en çok ilgi odağı olmasını sağlayan çatı kısmında duran araba. Söylendiğine göre eskiden şehirde bir cadı varmış ve geceleri çatı duran arabayı alıp şehir üzerinde geziniyormuş :))
Arabanın çatıda olması bir yana, altında pek güven vermeyen platform var. Fotoğrafın sol alt kısmında görünüyor az da olsa. Araba bu platformun üzerinde ve daha da gerilimli olsun diye 4 tarafında da yay eklenmiş, yani bindiğinizde bir sağa bir sola sallanıyor. Daha önce de bahsettiğim gibi binanın ziyaret edilmesini sağlayan en önemli faktör çatıda duran bu arabaydı.
Burası da aynı şekilde House of Legend'ın çatısında bulunuyor. Bacanın üstüne yapılmış elinde şapka tutan bir heykel var. İnsanlar burada dilek dileyip bozuk paraları şapkanın içine atmaya çalışıyor.
Gasova Lampa
Ukrayna'nın genel olarak alkol bakımından ünlü olması nedeniyle birçok yerde alkollü mekanlar mevcut. Gasova Lampa da bunlardan biriydi. Binanın girişinde heykeli bulunan ilk modern gaz lambasının mucidi Ignacy Lukasiewicz'in heykeli bulunuyor. Buradaki adete göre de binaya girmeden hemen önce heykelin pabucunun ucunu ve burnunu seviyorsunuz. O kadar çok sevilmiş ki ayakkabısının ucu ve burnu parlak renkte kalmış :)
Her turistin yaptığı bu aşamaları yaptıktan sonra Gasova Lampa'ya girdik. Yazının başında bahsettiğim "Ukrayna ucuz değildir arkadaşlar" sözünü alkol fiyatları için ayrı tutabilirsiniz. Çok fazla çeşitte likörler ve aynı şekilde sunumlar mevcut. Deney tüplerinde servis ediliyor çoğu içki. Bizler de ilk defa böyle bir sunum gördüğümüz için hatıra fotoğrafı çekildik sıra sıra :)
Bira Tiyatrosu
Rynok Meydanı'nda bulunan bir mekan daha. İsminden de anlaşıldığı üzere alkollü bir mekan. Güzel yanı günün belli saatlerinde canlı müzik yapılıyor ve insanların biraz daha eğlenebilmesi için ellerine boş pet şişe veriyorlar. Müşteriler de ritmik şekilde masaya şişeleri vurarak müziğe eşlik ediyorlar. Çok fazla alkol çeşidi bulunan bu mekanda alkol isimleri devlet adamlarından alınmış. Bunlardan en akılda kalanı Putin isimli alkolleriydi. Ukrayna'nın, Rusya ile iyi geçinememesinden kaynaklı olacak ki en düşük alkol oranlı içeceği buydu.
Meşhur yerlerden olan Coffe Manufacture, Handmade Chocolate Factory ve Ratusha Tower'ı ayrı bir yazıda anlatmak istedim.
Lviv'e Veda
Son günümüzde ilk gün yaptığımız gibi Opera House'u ziyaret edip Ukrayna gezimizi bitirdik.
MACARİSTAN
Budapeşte
Çok kısa vakit geçirdiğim bir şehir olsa da tanınan Chain Bridge ve Goulash Soup'u deneyimleme fırsatım olmuştu. Kısa bir süre kalmıştım çünkü Türkiye'den Polonya'ya direkt uçuşun olmaması ve aktarmalı uçuşların da aşırı pahalı olmasından kaynaklı ilk olarak Macaristan'a, oradan da otobüsle Polonya'ya geçmiştim.
Havaalanında indikten sonra ilk olarak beni idare edecek kadar, ülkenin para birimi olan Macar Forintlerinden aldım. Başta aldığım forintlerin beni idare edeceğini düşünmüştüm, yanlış düşünmüşüm... (Eylül 2019 / 1 Lira = 52 Macar Forinti)
Baktığım zaman elimde bayağı fazla bir miktar vardı ancak bir suyun yaklaşık 400 forint olduğunu gördüğümde hızlı bir şekilde biteceğini anlamıştım. Havaalanı çıkışı şehir merkezine giden çok sayıda otobüs vardı. Para çevirme esnasında tanıştığım Erdal abi Budapeşte'ye daha önce geldiği için bana nereden bilet alacağımı, hangi otobüse bineceğime, nerede ineceğime dair bilgiler vermişti de kolayca bulmuştum şehir merkezini.
Groupama Stadyumu
Merkezde ilk karşıma çıkan Groupama Stadyumu'ydu. Ferencvaros'un 20.000 kişilik stadyumu, önünde metalden yapılmış oldukça büyük bir kartal heykeli vardı. Zamanım kısıtlı olduğu için çok durmadan yola devam ettim. Zaman sıkıntısı bir yana, 2 valiz ve 2 sırt çantasıyla dolaşmak, valizler kilogram limitini aşmasın diye üstümdeki ağır, kalın kıyafetler ve eylül ayında giydiğim botlar zorluyordu :))
Flixbus otobüslerinin olduğu otobüs durağına geldiğimde valizlerimi bırakabileceğim kasalar vardı. Büyük boy kasalar 800 Forinte kiralanıyordu küçükler ise 450. Bendeki eşyaları düşündüğümde büyük boya zar zor sığdırmıştım...Flixbus durağına gelme sebebim ise gece Krakow'a buradan gidecektim. Eşyalarımı bırakıp botlarımdan kurtulduktan sonra yolluk 2-3 yiyecek aldım, tabi onlara da 400-500 arası bir Forint ödedim.
Chain Bridge
Uzun bir yürüyüşten sonra Chain Bridge'e vardım. Sanırım şehirdeki en güzel yer. Tuna Nehri üzerine kurulu Buda ve Pest'i birbirine bağlayan Aslanlı Köprü ya da Zincir Köprü. Köprü üzerinde bir baştan bir başa yürüyüp duran, fotoğraflar, videolar çeken yüzlerce turist görebilirsiniz. Köprünün alt kısımlarında fazlaca restoran, kıyıya yanaşmış tekne restoranlar mevcut. Aynı zamanda köprünün diğer ucundaki tepede çok güzel bir estetiğe sahip olan Kraliyet Sarayı'nı görüyorsunuz.
Uzun geri dönüş yolunu da düşündüğümde fazla vakit kaybetmeden meşhur gulaş çorbasını içip dönmeyi planlıyordum. Meydandaki çok sayıda restorandan gelişigüzel birine girdim ve siparişi verdim. Gelişigüzel desem bile biraz seçici davrandım çünkü menü fiyat listesini girişe yazan tek yer orasıydı sanırım. Şehirde her şey yüksek fiyatlıydı, bahsedeceğim çorbanın fiyatı 1990 Forintti. O zamanın kuruna göre Forintiniz yoksa 6 Euro da kabul ediyorlardı.
Gulaşı daha önce araştırmamıştım, bir çorba beklerken önüme yemek geldi desem yeridir. Bu şekilde görünce parasını en azından biraz daha hak ettiğini düşünmeye başlayıp kendimi buna inandırdım :) Fotoğrafta da gözüküyor aslında malzemeler. Et, patates, havuç, soğan vs. vardı. Tadını bizim yemeklerimizden farklı yapan farklı bir acı sosu olmasıydı.
Gulaş Çorbası
Şehirde fazla kalamasam da gitmek isteyenlere kesinlikle önereceğim yerlerdendir. Fırsat olur da tekrar gitme imkanım olursa ilk kez gidiyormuş gibi detaylı bir gezi planı yapmayı düşünüyorum çünkü şehri öne çıkaran çok farklı tipte tarihi yapı vardı. Özellikle yukarıda biraz bahsettiğim Kraliyet Sarayı bunun en güzel örneklerinden biridir.
Diğer şehirleri okumak isterseniz sayfalar kısmından ulaşabilirsiniz.
POLONYA
KRAKOW & KROSNO
Erasmus'u Bir Fotoğrafla Özetlemek
Bu fotoğraf projenin kattığı en iyi şeydi diyebilirim. Soldan sağa sırasıyla; Serkan Mutlu, Hakan Kaya ve Baturalp Cimcim. Fotoğrafta oda numaramız 119 u gösteriyoruz, dili olsa da konuşsa...Hemen her gün kayda değer bir şey yaşanan bir odaydı :))
Bu ekibe dair buraya yazmak istediğim tonlarca konu var ama nasıl yazarım daha doğrusu yazabilirim onu bilmiyorum. Akşamları oynadığımız ve bir türlü bitiremediğimiz oyunlar, Mehdi, kağıt terlikler, olağanüstü akşam yemeği becerilerimiz diye liste devam eder...Onlar sadece bunları okurken bile daha onlarcası gelmiştir akıllarına :)
Size de bu anılarımızdan bahsetmek istedim çünkü kendinizi en çok arkadaşlık konusunda sınadığınız bir proje de denebilir Erasmus için. Farklı ülke, yabancı insanlar, kültürler derken yakın arkadaşlıklar bu adaptasyonda size en çok yardımcı olan etmendir. Umarım giden her kişi orada çok güzel dostluklar edinir çünkü bu size çok yardımcı oluyor.
Erasmus Projesi kapsamında yaklaşık 5 ay kadar kaldığım ülke. Yazıda bahsedeceğim 2 şehir var, Krakow ve Krosno. Bu yazdıklarımdan biri birçoğumuzun bildiği, ülkenin en önemli şehirlerinden olan Krakow diğeri ise benim okulumun bulunduğu Krosno. Krosno için şehir bile demek istemiyorum çünkü oldukça küçük ve gezmeye kalksanız ne yapıp edip kendinizi o ufak meydanında bulduğunuz bir yerdi :)
Krakow ise ülkenin en önde gelen şehirlerinden biri. Bizim avantajımız Krosno'dan Krakow'a yaklaşık 3 saatte varabiliyor olmamızdı ayrıca otobüs biletleri de uygundu. Hafta sonları veya okul olmayan günlerde sıklıkla gittiğimiz bir yerdi. Her gittiğimde konaklama için AirBnb'yi kullanıyordum. Bir başka yazıda merak edenler için AirBnb'yi açıklayacağım. Biraz araştırdığınızda indirim kuponlarını sık sık yakalayabileceğiniz bir uygulama, tavsiye ederim.
Krakow'un bir Erasmus öğrencisi için aslında en büyük rolü, diğer ülkelere uçuşların en çok bu şehirden ve dolayısıyla en ucuz da buradan yapılmasıydı. 5 ay kadar Polonya'da kalsam da ülke içinde gezdiğim çok az yer vardır çünkü ucuz biletler ve her yere gidebileceğiniz bir vizeniz olduğu için sürekli başka ülkelerde bulunmak istiyorsunuz. Bilet fiyatları inanılmaz derecede uygundu. (Krakow - Bologna uçak bileti 12€'ya almıştım.)
Ekim ayında Krakow için ücretsiz bir tur düzenlenmişti. Türkçe bilen bir rehber bize şehrin önemli yerlerini gezdirip, tarihçelerini anlatmıştı. Daha önce de bahsettiğim gibi bu tarz fırsatları araştırarak her zaman bulabilirsiniz. Gezi sonunda ofislerine gidip yiyecek-içecek ikramında da bulunmuşlardı.
Geziden Kalan Birkaç Güzel Anı
Burdur'dan sınıf arkadaşım Doğukan ve yukarıda Bahsettiğim Baturalp. Doğukan için İtalya gezisinde ayrı bir yazı yazmak istiyorum :)
Fotoğraflardaki mekanlar şehrin en güzel yerlerinden birkaçıydı. Tur o kadar yoğun ve uzundu ki buraya her yerin fotoğrafını koyarak iyice uzatmak istemedim :) Ama en azından Wawel Kalesi, Krakow'a dair öğrenilmesi, gidip görülmesi gereken yerlerin başında geliyor diyebilirim.
Krosno ve kalmış olduğum yurttan çok kısa şekilde bahsedecek olursam, en başta da belirttiğim gibi çok ufak bir yerdi Krosno. Okulumuz ayda bir denecek sıklıkta geziler düzenledi ve bunlar dağ tepe tarzı yerlerdi genel olarak çünkü meydanı harici cidden bir yer olduğunu söyleyemem...
Umarım yanlış hatırlamıyorumdur, Kamieniec Kalesi - Krosno
Şehir gibi gittiğim okul da bizim ülkemizdeki üniversite anlayışına kıyasla oldukça ufaktı. Öğretmenler, öğrenciler, dersler gayet rahat ve eğlenceli geçiyordu. Gerçi okulda fazla bulunmamıştım, Erasmus sayfasından bunun nasıl olduğunu okuyabilirsiniz :)
Kaldığım yurt ise tek kelimeyle muhteşemdi. Aylık kirası 350 zloty ve çift kişilik odalarda kalıyorsunuz. İçinde tv odası, çalışma alanı, spor salonu ve büyük bir mutfağı vardı. Son gün hatırası olarak İspanyol bir arkadaşla paylaştığım odamın fotoğrafını çekmiştim.
119
Kaldığınız yer ufak, gezilecek yeri pek olmasa da güzel arkadaşlıklar edindikten sonra her türlü şekilde kendinizi eğlendirebileceğinizi unutmayın. Biz bu konuda şanslıydık bunu vurgulayarak söylüyorum çünkü tam tersi durumda olan kişiler de vardı aynı şekilde.
Son gün eşyalarımızı toplayıp taksiye binmeden dakikalar önce bu güzel yere veda ettik...
Erasmus'a ve Polonya'ya dair merak ettikleriniz veya sormak istedikleriniz varsa bana istediğiniz herhangi bir yerden ulaşabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder